English

Günlük

« önceki

ARJANTİN 2017 GÜNLÜKLERİ - II

14 Mart 2017 Salı

Sevgili Günlük,

Dün sana Point en Canning konusunu özetlerim dedim ya, düşündüm de sadece özetin özetini yazsam yeterli olacak. Gereksiz detaylarla seni boğmak istemiyorum.

Nasıl amatör bir sporcu için en önemli şey olimpiyatlarda yarışmaksa veya nasıl bir politikacı için en önemli hedef bakan ya da başbakan olmaksa, bir milonga organizatörü için de Salon Canning’de bir milonga düzenlemek aynı şey olmalı diye düşünüyorum. Daha ötesi yok. Peki, bu gidişimde ben bu hedefe ulaşabildim mi ? Hayır. Hayır, çünkü Point en Canning Milongası Milongator-Parakultural ortak organizasyonuydu. Demek ki hala zirveye ulaşamamışım. Biraz daha çalışmam gerekiyor. Bu noktaya gelişimizin özeti de şöyle:

Geçen yılki Buenos Aires yolculuğumun ilk gecesinde gittiğim milonga Salon Canning’deydi. Salona girdiğim andan itibaren her dakika dünyanın farklı noktasından bir tangocu karşıma dikilerek işaret parmağını yüzüme doğru tutup “Point ?... Istanbul ?.. İki yıl önce senin milongaya gelmiştim, müthişti” gibi bir cümleyle sohbete başlayınca kıçım kalkmıştı ya… İşte o günden sonra “bu salonda bir milonga yapsam nasıl olur acaba” düşüncesi beynimin içinde dolanmaya başlamıştı. O düşünce haftalar-aylar boyu kafamı meşgul ettikten sonra harekete geçmeye karar verdim. Canning’deki milongayı organize eden sevgili Omar Viyola ile yazışmaya başladık. Tabi ki karşılıklı görüşme olmadan tüm detaylar konuşulamıyordu. Oraya gidişimin ilk haftasında sevgili Özge ve Omar’ın arkadaşı Silvana’nın çevirmenlikleri sayesinde tüm konuşmaları yapıp ortak bir milonga organize etmenin en doğru yol olacağına karar verdik. Gerisini biliyorsun, afişler, duyurular, fotoğraflar, videolar.

Milonga başlayana kadar birçok aksilikle de uğraşmak zorunda kaldım ama yapabileceklerim sınırlı olduğu için gerildiğimle kaldım, o kadar. Milongada bir milonguera arkadaş “gergin görünüyorsun ama çok gereksiz. Arjantin usulü, her şey biraz sonra kendiliğinden yola girecek” dedi. Haklıymış, gerçekten de bir süre sonra her şey yoluna girdi ve gerginliklerim geride kaldı. Nasıl gerilmeyeyimdi ?.. Onlarca insanın bana gelen rezervasyon istekleri için yerleşim planında tek bir masa ayrılmamıştı. Sonunda salondaki diğer görevli arkadaşın çabalarıyla sorun çözüldü de rahat nefes aldım. Daha sonra Ralph Nasi’nin güzel müzikleri, yanımda bana destek veren 15-16 Türk tangocu arkadaş, salonu dolduran toplam 280-300 kadar tangocu, gösteri dansları falan derken bir baktık ki saat sabah 5 olmuş bile. Gösteri dansları deyip geçtiğime bakma, Geraldin-Ezequiel çiftinin, bir tango sanatçısının play-back müzik üstüne canlı olarak söylediği tangolar eşliğinde yaptığı gösteri danslarından bahsediyorum. Sonuç olarak o gece, mutlu olduğum, gurur duyduğum bir anı olarak geçmişteki yerini aldı.

Arjantin faslını bu kadar anlatmak yeterli. Dönüşte hissettiklerimi de kısaca anlatıp konuyu kapatıyorum. Oradayken milonga duyurusu, Point’le haberleşme, sohbet gibi nedenlerle günlerimin bir bölümü bilgisayar başında geçiyordu. Bilgisayar başındayken, evdeki sessizliği kırmak için radyoda FM bandında uygun bir istasyonu açıp fonda latin müzikleri çalmak hoşuma gidiyordu. Düşündüm de İstanbul’da tüm FM bandındaki radyo istasyonları içinde dinlemekten hoşlanabileceğim istasyonların sayısı, ne yazık ki Buenos Aires’de dinlemekten hoşlanabileceğim istasyon sayısından çok daha azdı. Ne kadar kötü bir hissiyat !.. Yaşadığın ülkeye ait olmadığını hissetmek. O ülkenin artık başkalarının işgalinde olduğunu fark etmek. Tam bir aidiyet kaybolması. Ne Arjantin’e adapte olabiliyorsun ne de Türkiye’de huzurla yaşayabiliyorsun. Belki de İstanbul’a döndüğümden bu yana çektiğim uyku düzensizliği sorunu jetlag değil, işte bu aidiyetsizlik huzursuzluğu ve ümitsizliktir, kim bilir…

Seni seviyorum Günlükcüm,

Güralp

« önceki
                Web Stat