"ONLAR" BEYİNSİZ DEĞİL, EĞİTİMSİZ
5 Mayıs 2017 Cuma
Sevgili Günlük,
Bildiğin gibi günümün ilk yarısı genel olarak bilgisayar başında geçiyor. Duyuru hazırlamalar, gündem takibi, kırıştırmala… Yoo yo, yani arkadaşlarla sohbetler falan… Ve bütün bunları yaparken arka planda mutlaka müzik var. Sınırsız internet keyfine kavuştuğumdan bu yana neredeyse sadece internet radyolarından müzik dinliyorum. Dinlediklerim sadece müzik kanalları ama programlarda bol bol konuşmalar da oluyor. Dilini bildiğim yayınlardaki konuşmaları bile zor anlarken bilmediğim bir dilde yayın yapan radyoları da listemden eksik etmiyorum.
Bugün Radio Mambo diye salsa müzik yayını yapan bir radyoyu dinlerken şunları düşündüm: Yayın İtalyanca. Müzik aralarında haberler, yol durumu, hava durumu gibi konuşma bölümleri de var. Aylarca bu radyoyu dinleyip bir gram bile İtalyanca öğrenememiş olduğumu düşününce birden bir aydınlanma geldi. Referandum öncesi “herkes etrafındaki evetçilere bu adamların ne kadar hırsız ve üçkağıtçı olduğunu anlatsın” diye bir kampanya vardı ya… Çok da mantıklı bir çağrıydı bu. “Hayır verin lan” diyemeyeceğimize göre birilerini ikna etmek gerekiyordu. Ne yazık ki konuştuğumuz yerlerde insanların bizden anladıkları, benim Radio Mambo’dan anladıklarımdan fazla olamadı. Çünkü bu iş kulaktan dolma bilgilerle değil, aileden ve ilkokuldan itibaren verilen eğitimle olurdu. Yıllarca eğitilmeyi reddetmiş insanlara, birden bire etraflarını kuşatıp cumhuriyetin erdemlerini anlatmak, karşılarına geçip sürekli anlamadıkları bir dilde konuşup onlara dil öğretmeye benziyordu.
“Referandumda çok başarılı olduk, büyük şehirlerde ezildiler” diyebilirsin ama her tür ihanetleri yazılı ve görsel ortamlarda çarşaf çarşaf belgelenmesine karşın halkın yarısına yakın kısmı halâ bunlara oy vermeye devam ediyorsa, onlara İtalyanca konuşmak ne kadar anlamlı gelmiş, bunu tekrar düşünmek gerekiyor. Özetle, “onlar” dediğimiz kitle aptal ya da beyinsiz değil, eğitimsiz. Onları eğitmeye başlamak için ilk yapılacak şey, Kılıçdaroğlu ve Baykal gibi koltuklarının hakkını veremeyenleri yerlerinden uzaklaştırıp gerçek bir lider ile yola devam etmek olmalıdır. Bahçeli cephesinden bahsetmiyorum bile.
Aferin bana !.. Radio Mambo’dan girip Kılıçdaroğlu’ndan çıktım. Bunu bir de tangoya bağladım mı –ki çok kolay- bu iş oldu demektir. Dinle bak: Tangoda sık sık “sarılmayı bilseler böyle olmazdı” falan gibi dertleniyorum ya, işte o da benim İtalyanca konuşmam gibi bir şey. Tangonun kültürü ve sarılmanın anlamını-önemini öğretmek yerine bel altı kombinasyonlarına ağırlık verince, birbirinin dilini anlamayan iki farklı topluma dönüşüyoruz. Dans ettiğim çoğu kıza “sarılsana” diyorum. Büyük bir kısmı sonuçtan çok mutlu oluyor. Peki sonra ne oluyor ? Artık sarılarak dans edecek birini daha kazanmış oluyor muyuz ? Hayır. Kız gidip bir sonraki tandada kendisini dansa kaldıran erkeğe de aynı şekilde sarılmayı deniyor. Ayaklarına konstantre olmuş abimiz, bu beklenmedik sarılma ile gevşeyip “A-ha !.. Verecek” diye düşünüyor. Tangocumuz -genel olarak- işte bu kadar basit ve sığ. Yarım dakika içinde kızcağız erkekten gelen taciz hareketlerine karşı kendini korumaya alıyor ve “başlarım sarılmasına lan…” diye o da sarılmalardan vazgeçip boleolarının şıklığına, süslemelerin çeşitlenmesine önem veriyor. Tabi ki hikaye bu kadar değil. Kimisi de adım atmasını bile bilmeden sarılıp “hadi, n’apcaksak yapalım” dercesine bekliyor. “E ablacım gidip hocalardan biraz ders al da dans edelim” diyesi geliyor insanın. Anlayacağın bitmeyen, sıkıcı bir döngünün içinde yaşıyoruz.
Sığ döngülerin biraz dışına çıkıp Point’in süper havasına mı baksak diyorum. Toplamda, geçen haftaki dansçı sayısında dansçının geldiği, ancak enerjinin katlanarak arttığı bir haftayı geride bıraktık. Artık yüzden çok tangocuyu ağırlamak eskiden olduğu gibi olağan bir durum oldu ama önemli olan gelenlerin enerjiyi tavana taşımalarıydı. Üstelik bu haftaki dansçıların sadece %30’u geçen hafta da Point’teydi. Yani, dansçı kadrosu her hafta büyük oranda değişmesine rağmen enerji düşmüyor, yükseliyordu. Ben ? Bense bu durumdan acaip mutlu oluyor, hatta şımarıyordum.
Bu hafta müzikleri Volkan yaptı. Ya iyi müzik yaptı ya da gelenler Volkan ne çalsa dans edeceklerdi (tabi ki böyle bir şey yok. Kötü müzikte insanların dans hevesi içlerine kaçıp, sandalyelerinden kalkmıyorlar. Müziği beğendikleri sürece kendilerini piste atıyorlar). Gecenin büyük bir kısmında pistte aynı anda otuzdan çok çift dans etti. Yani DJ iyi iş becerdi. Ayrıca epeydir yapmadığımız karanlık tandayı da yaptık ve mutlu bir şekilde eve döndüm.
Haftaya yine güzel, yine enerjik, yine eğlenceli bir Point’te görüşeceğimizi ümit ediyorum.
İyi geceler dostum,
Güralp
Sinir oluyorum köşesi: Havalar ısındıkça İstiklal’de capri, bermuda ve parmak arası terlikle dolaşan Arapların sayısı katlanarak büyüyor. Her İstiklal’e çıkışımda bunları gördükçe sinir oluyorum ve midem kalkıyor.
|