English

Günlük

« önceki

RADYODA HANGİ İSTASYONU DİNLERSİNİZ ?

18 Ağustos 2017 Cuma

Sevgili Günlük,

90’lı yılların başlarında, iş hayatımın büyük bir bölümünde olduğu gibi yine Anadolu yakasında oturup Avrupa yakasında çalışıyordum. Sabahın köründe kalktıktan sonra arabaya binip, kendimi köprü trafiğine attığım anda rahatlıyor, “artık panik yapacak bir şey yok, trafik hangi hızla giderse o hızda işe giderim” diye düşünmeye çalışıyordum. Akşamları ise o lanet trafikten ne zaman kurtulup evimin huzurlu havasına kavuşacağım diye düşünmekten başka yapacak bir şey yoktu.

Ortalama olarak günümün üç saati işe gidiş gelişle geçiyordu. Yaptığım işin –yüksek teknoloji ürünleri satışı da olsa- pazarlama işi olduğu, bu nedenle sık sık müşteri ziyaretleri ve toplantılar için şirket dışında bir yerlere gidip gelirken yine trafiğe maruz kaldığımı da hesaba katarsak toplam ortalama günlük trafikte kalma sürem 4-5 saati buluyor, bazen geçiyordu. Çok şükür ki o yıllarda cep telefonu henüz internet dünyasına girmediği için araba kullanırken yapacak tek şey müzik dinlemekti. Bunu da ya radyonun hemen alt kısmındaki kasetçalardan ya da doğrudan radyonun kendisinden yapabiliyorduk. Oysa sadece birkaç yıl öncesine kadar özel radyolara izin verilmediği için sadece TRT’nin 1, 2 ve 3. Kanalları ve Polis radyosundan başka dinleyecek seçenekler yoktu. O zamanlar müziği genel olarak kasetlerden dinliyorduk.

Tamam, sıkıcı hatıraları kısa kesip anlatmak istediğim konuya geçiyorum: İşte o trafikte boğuştuğum yıllarda araba kullanırken o kadar çok radyo dinlerdim ki FM kanalında 87.5 ile 108.0 arasında kalan tüm kadranda ne kadar radyo istasyonu varsa hepsinin yayın noktasını ve adını eksiksiz biliyordum. O yayınlardan minicik bir kısmını hep atlıyor, bir kısmını ise sadece değişiklik olsun diye arada dinliyordum. Tabi ki bununla kalmayıp, bir kısmını sık sık ziyaret ediyor ve birkaç tanesini ise 6 tane hafıza tuşuna kaydedip sürekli dinliyordum. Özetle, o yayınlardan dinlediğim veya dinlemek isteyebileceğim istasyonların oranı toplam içinde % 40 kadardı. Zorda kalırsam dinlemeye çok itiraz etmeyeceğim istasyonların oranı ise ondan biraz daha fazla, yani %50 civarındaydı. Yaklaşık % 10’luk kısmı ise “bu ne lann” diyesim gelen dini müzik ve dua gibi şeyler yayınlayan radyo istasyonlarıydı.

Geçen hafta sahilde güneşlenirken “yıllardır kayıtlı müzikleri dinlemekten radyoyu şöyle bir kurcalamadım. Bakalım neler olmuş, düzgün iyi bir radyo kanalı var mı” diye istasyonları yine 87.5’ten başlayarak kısa kısa dinlemeye başladım. Kadranın yarısına gelmeden bu işten vazgeçtiğimde midem kalkmıştı. Dinlenebilecek yayın sayısı bir elin parmakları kadar bile değildi. Böylece 20-30 yıl öncesinin tam tersi bir durum ortaya çıkmış, yapılan yayınlara yabancılaşmıştım. İşin aslında o radyolar ülkenin gerçeğini gösteriyor. Şayet bir ülkenin FM kanalını açtığımızda dinleyebileceğimiz istasyonlar %10’a düştüyse, artık o ülkeyle bir ilişkimiz kalmadığını ve hızla başka bir ülkeye geçmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Bilgisayar başında olduğum sürenin büyük bir bölümünü Arjantin kaynaklı internet radyolarını dinleyerek geçiriyorum. Dillerini anlamasam da genel havaları gayet hoşuma gidiyor. Az önce anlattığım radyo içerikleri hesabına göre tası-tarağı toplayıp oraya gitmek gerekir diye aklımdan geçse de gerçeklerin çok farklı olduğunu hatırlıyorum. Düşünsene Günlükcüm, geçen hafta pazar günü Arjantin’de yapılan yerel seçimlerin sonucu ertesi gün bile açıklanamamıştı. Bir önceki seçimde geceyarısı olmadan seçim sonuçlarının açıklandığı yerlerde, bu sefer bazı sandıklardan sonuçları alamıyorlardı. Sonuçların belirsizleştirildiği, oy hırsızlıklarının ve sayım üçkağıtlarının yapıldığından bahsediliyordu. Sanki Arjantin değil de Türkiye’deki seçim sonuçlarını izler gibi oldum. Bok’tan kaçıp kaka’ya gitmenin ne anlamı olabilirdi ki ?..

Ait olduğum ülkenin, parçası olduğum şehrinde kendimi iyi hissettiğim bir mekandaydım bu akşam, Point’teydim anlayacağın. Çakma maraton adı altında birbirinden değerli insanın DJ’liğini yaptığını bir milongaya ev sahipliği yapmanın mutluluğunu yaşadım. Sırasıyla Yüksel, Serçin, Volkan ve Mihran gayet başarılı müzik yaptılar. Kimse, milonga bitişinde “şu DJ daha iyi çaldı” gibi fikir ileri sürmedi. Genel olarak “süper gece için teşekkür ederiz” diyerek ayrılmaları beni yine çok mutlu etti.

Haftaya Perşembe akşamı Point’te değil, Kanyon Milongasında toplanıyoruz. Hatta milonga öncesi Swing Istanbul eğitmenlerinin vereceği “lindy hop tanıtım dersi” ile akşama başlıyoruz. Onun için şimdi enerji toplayıp yarın tekrar Kanyon konusunu herkese hatırlatmaya başlamak gerekiyor.

İyi geceler dostum,

Güralp

« önceki
                Web Stat